Beddua, birisinin aleyhine, olumsuz dua etme; lanet ise, Allah’ın bağış ve merhametinden uzak bırakılmasını dileme demektir. Resûlullah (s.a.s.) ahlaksızca konuşan, lanet eden, söven bir kimse değildi (Buhârî, Edeb, 44).
Beddua, birisinin aleyhine, olumsuz dua etme; lanet ise, Allah’ın bağış ve merhametinden uzak bırakılmasını dileme demektir. Resûlullah (s.a.s.) ahlaksızca konuşan, lanet eden, söven bir kimse değildi (Buhârî, Edeb, 44).
Bırakın müminlere lanet etmeyi, kendisinden bazı müşriklere beddua etmesi istenildiğinde şöyle buyurmuştu: “Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Ben ancak rahmet olarak gönderildim” .(Müslim, Birr, 87) “Ben ancak bir beşerim.
Beşerin hoşnut olduğu gibi hoşnut olur; beşerin kızdığı gibi kızarım. Ümmetimden herhangi biri aleyhine hak etmediği halde beddua edersem, bunu onun için bir temizlik, bir arınma ve kıyamet gününde onu kendisiyle Allah’a yaklaştıracak bir amel yap!” (Müslim, Birr, 95) Ancak Hz. Peygamber, dini tebliğ etmek için gönderdiği seçkin arkadaşlarından yetmiş kişiyi haince pusuya düşüren kabilelere günlerce lanet etmişti.
Enes diyor ki: “Ben Peygamber’in onların öldürülmelerine üzüldüğü kadar hiçbir şeye üzüldüğünü görmedim. Sabah namazında onlar aleyhine tam bir ay kunut okudu.” (Buhârî, Deavât, 58). Netice olarak, Allah Resûlü’nün sünnetine uyarak bizler, dilimizi bedduaya ve lanete alıştırmamalıyız.