Türkiye’nin ünlü arkeoloğu, Sümerolog’u olan 1914 doğumlu Muazzez İlmiye Çığ’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. O bizlere tarihten kalan bir ışıktı.

YÜZ ON YILLIK CEVHER TARİHİN SAYFALARINDA YERİNİ ALDI

Türkiye’nin ünlü arkeoloğu, Sümerolog’u olan 1914 doğumlu Muazzez İlmiye Çığ’ı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz. O bizlere tarihten kalan bir ışıktı.

2022 yıllında onu evinde ziyaret etme şansı bulduğum cevher kadın, 109 yaşında olmasına rağmen yarım kalan kitabından ve onu hala tamamlayamamış olmanın verdiği üzüntüsünden bahsetti. Bu değerli kadınla bir arada olmak, tarih sayfalarında geziniyormuş izlenimi vermişti bana…

Sümer tarihi ve kültüründeki öncü çalışmalarıyla, antik Mezopotamya uygarlığının anlaşılmasına önemli katkılarda bulunan Muazzez Hanım araştırmaları ile Sümer'deki dini uygulamaların, mitlerin ve toplumsal yapıların kökenlerine ışık tutmuştur. Uzun yıllar İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde çalışmış ve Sümer uygarlığını inceleyen kitaplar ve makaleler yazmıştır. Çok mütevazi olan bu kadın, Cumhuriyetin kuruluş yıllarına şahitlik etmiş, birçok savaş görmüş, Sümerlilerin tabletlerini Türkçeleştirmiştir.

Kısaca tarih ansiklopedisinin can bulmuş haliydi.

Hala insanlara bir şeyler öğretebilme, bırakabilme peşinde olan, mizah yönü kuvvetli bir cevherdi.

Onunla muhabbet ederken ne iş yaptığımızı nelerle uğraştığımızı sorarak araştırmacı yönünün hala capcanlı ayakta olduğunu göstermişti. “Ne kadar güzel kadınlarsınız. Hepiniz okumuş birer cevher olmuşsunuz. Benden çok değerlisiniz” diyerek mütevazi yönünü ortaya çıkarmıştı.

Muazzez Hanım sevgi dolu bir aile ortamında yetişmiş. Bütün sözlerinin başında da sevgi konusunu sürekli vurgulamıştı.

“Şimdi ki çocuklar sadece sınav kaygısı yaşıyor, test çözüyor. Bırakın her şeyi yaşayarak, görerek, eğlenerek öğrensinler” demişti.

Muazzez İlmiye Çığ 1932 yılında Eskişehir de öğretmenliğe başlıyor. 1936 yılında Atatürk’ün öğretmenlere, üniversiteye geçiş için tanıdığı haktan yararlanmak amacıyla Eskişehir’den Ankara’ya geliyor. Bahsettiğim yıllarda şehirden bir başka şehre ulaşım çok zor. Bunun zorluklarını o kadar güzel anlatıyor ki, o tek göz soğuk odaya sanki geri dönüyor. Lakin Muazzez Hanım bütün bu zorlukları okuma ve öğrenme aşkı ile dolu olduğu için tamamlıyor.

Sümeroloji bölümünü bilmeden seçiyor ama “iyi ki bu bölümü okumuşum” diyor.

Sümeroloji bölümünün ülkemize gelme sebebi ise Atatürk’ün okuduğu bir Fransızca kitapta Sümerlerin Orta Asya’dan gelmiş olabilirler” yazısı. Atamız, ilgisini çeken bu yazının altını çiziyor ve “Mühim” diye yazıyor. Bildiğimiz gibi Atatürk Türk gencine kendi tarihini öğrenmeyi hedef göstermiştir.

1933 yılında Yahudi Alman bilim adamlarını bizim ülkemize davet ediyor. Davet ettiği profesörlerden bir kısmı Ankara Üniversitesinde Dil ve Tarih Coğrafya fakültesinde Sümeroloji bölümü hocası oluyor. Yabancı hocalardan çok güzel eğitim alan Muazzez Hanım, yeni nesil gençlerin de bu bölüme ilgisinin artırılmasını istiyor. Hala birçok tabletin belgelenmesi gerektiğini söylüyor.

Tarihsel bilgiyi koruma konusunda önemli bir savunmacı olan Muazzez Hanım, konuşmasında sürekli,

“Bildiğini öğret, öğret ki yadigâr kalsın” demişti. Nur içinde yatsın…

Tarihimize sımsıkı sarılalım ki, sadece geçmişimizi öğrenmeyelim, geleceğimizi sağlam temeller üzerine inşa edelim… Atatürk’ün dediği gibi; "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan, yapana sadık kalırsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.”