Maalesef bunu Bolu Kartalkaya otel yangınında 78 canımızı kaybederek yaşadık.

Herkes Kendi Yüreğinde Yaşar Kendi Mevsimini

Ruh üşümesi yaşadık.

Belki bir vicdanı üşümesi hatta ahlak üşümesi yaşadık.

Maalesef bunu Bolu Kartalkaya otel yangınında 78 canımızı kaybederek yaşadık.

Yangın detayına bakıldığında yaşananlar tam bir ihmaller zinciri…

Günlüğü yaklaşık 30 bin lira olan bir otel düşünün ki Bolu belediyesince yangın denetimi yapılmış ancak yangınla ilgili gerekli mevzuat gerekleri yerine getirilmek yerine denetim yok sayılarak göz ardı edilmiş.

Sonrasında 78 canımıza mal olan malum facia. Eksikliklere baktığımızda ‘’uyarıcı yangın sensörleri, alarm, yağmurlama mekanizması ve diğerleri…’’

Bunlar facianın büyümesinin bu kadar cana mal olmasının asli sebepleri…

Çünkü otelde böyle bir mekanizma mevcut değildi. Ahşap kaplı neredeyse 30 yıllık bu otelde yangın çıkması durumunda büyük bir facianın yaşanacağı neredeyse ortadaydı.

O zaman şu soruları sormak gerekiyor. Yangın denetimi yapıldı mı? Yapıldıysa niçin facia bu kadar büyüdü nasıl oldu da 78 canımıza mal oldu?

5393 sayılı Belediye kanunun ‘’Belediyelerin görev ve sorumlulukları’’ başlıklı 14/A maddesi ‘’ itfaiye hizmetini’’ yapma görevi İl ve ilçe belediyelere verilmiştir. Belediyeler yangınlarda bu görevi yetki alanları içerisinde ifa eder.

5393 sayılı belediye kanununa tabi büyükşehir olmayan il ve ilçe belediyeler yangın söndürme hizmeti yanında belediyeden veya il özel idaresinden inşaat ruhsat alınarak yapılan konut, işyeri ve turizm alanlarında otel nitelikli yapıların yangın riskine karşı yetki ve yetki alanı dışında olsa Turizm bakanlığından otel hizmetine yönelik çalışma ruhsatı alabilmesi için gerekli uygunluk denetimi ve uygunluk raporunun sağlanması gerekir.

 Dolayısıyla yangın riskine karşı uygunluk denetimi ve rapor, itfaiye teşkilatının görevleri arasındadır. Büyükşehir olmayan Bolu ölçekli illerde belediyenin yetki alanı dışındaki il özel idaresinin uhdesinde olan yerlerde de il özel idaresinin itfaiye teşkilatı olmadığı için denetim görevi o ilin itfaiye teşkilatına aittir.

Zaten facianın olduğu otelin yönetimi tarafından Bolu belediyesinden denetim talep edilmesi ve belediyenin bu denetim talebe karşılık yapılan itfaiye denetiminde 7-8 kalem eksiklik bildirilmiş olması bu iddiamızın da kanıtıdır.

Burada belediyenin suçu 5237 sayılı TCK’nın 279.maddesinin yerine getirilmemiş olması yani kamu görevlisinin suçu gerekli yerlere bildirmemiş olmasıdır.

Peki nedir 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 279.maddesi?

Bu madde ‘’ Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır,’’ denilerek uygunsuzluk bulunan bir denetimle ilgili olarak durumun gerekli yerlere bildirilmemesidir.

Bu olayda bir kamu görevlisi olan belediye yetkilileri, otel yönetimine bildirilen bu eksiklikler karşısında otel yönetimin bu talebini dilekçe vererek geri çekmesi ve sadece otelin bir bölümü için ruhsat talep etmesi karşısında bırakın talep edilen bölüm için ruhsat vermeyi durumu Turizm Bakanlığı taşra teşkilatlarına bildirmesi ve bu konuda uyarıda bulunması gerekiyordu.

Maalesef ülkemizde özellikle küçük il ve ilçelerde ahbap çavuş ilişkileri hayatımızın her alanında olduğu gibi böylesi durumlarda da olağan hale gelmiştir.

Kanun ve yönetmelik var ancak uygulamada dostane işler veya duygusal ilişkiler bu kuralların önüne geçerek durumu ‘’ idare etme’’ klişelerimizin bir parçası yapmıştır.

Kanunlarımız Yahudi tüccarın duvarındaki besmele yazısı gibi. Kanunlarımız var. Ancak yeterince caydırıcı değil. Uygulamada cezasızlık algısı hat safhaya çıkmış. Suçluları ceza evinde tutamıyorsunuz.

Maalesef cepteki fazlalık ne yaparsanız yapın karakterdeki eksikliği gidermiyor. Günlüğü 30 bin lira olan bir otelde faciaya sebep olan ve 3-5 milyon lira aralığında olduğu düşünülen  maliyeti karşısında, yangın riskine yönelik koşulları uygunlaştırma zorunluluğu hep daha fazla kazanmak adına yüzlerce kişinin hayatı göz ardı edilirken hayatlar umursanmıyor.

Çoraklaşmış yüreklere ahlakın, erdemin, insanlığın tanımını yapamazsınız. Arka ayağı ile kulağını kaşıyan bir topluma dönüşmek böyle bir şey.

Sonuç… Kuralsız bir toplum bu kuralsızlığın getirdiği bireysel cezasızlık algısı ve yanan canlarımızla toplum olarak ödediğimiz ağır bedel…

Ölenler için ölenlerin aileleri sevenleri için ne söylesek kifayetsiz…

Zira ne senin kışın başkasını üşütür. Ne de başkalarının yazı seni ısıtır.

Herkes kendi yüreğinde yaşar kendi mevsimini…

Kaybettiğimiz canlarımızın hepsinin güzel hayalleri vardı.

Ancak adına hayat dediğimiz yol güzergâhımız yarım bıraktığı hayalleri arşivlemekle mahirdir.